![]() |
Tweet |
Türk siyasetinde hançer metaforu ne yazık ki sıradanlaştı. Her yeni gelişmede birileri sırtından hançerleniyor, birileri ise hançeri ustalıkla saplayıp sessizce sahneden çekiliyor. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla yaşanan son gelişmeler ise bu metaforu adeta ete kemiğe büründürdü. Fakat bu kez hançer, iktidardan değil; birlikte yol yürüdüklerinden, aynı masada poz verdiklerinden ve “baba-oğul” diye anıldıklarından geldi.
Ve belki de daha acısı, İmamoğlu bu hançerin gelişini izledi, sessiz kaldı, hatta yer yer zemin bile hazırladı. Bugün içine düştüğü durumun yalnızca mağduru değil, mimarlarından biridir.
“BABA-OĞUL”DAN DÜŞMAN KARDEŞLİĞE
Zamanında “Biz baba-oğul gibiyiz” diye tanımladığı Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinde kamuoyunun önünde yavaşça gölgede bırakmaya çalıştı İmamoğlu. O dönem CHP’nin yerleşik kadrolarıyla değil, medya üzerinden kurduğu ilişkiyle güç devşirme yolunu tercih etti.
Kılıçdaroğlu’nun “beni en yakınımdakiler hançerledi” sözünü hatırlayalım. Bu cümle, CHP’de bir dönemin bitip başka bir dönemin başladığını gösteriyordu. Bugün geldiğimiz noktada aynı döngü, benzer bir ifadeyle Ekrem İmamoğlu için yazılıyor. Fakat fark şu: Kılıçdaroğlu kurban seçildi, İmamoğlu ise kendi siyasi akılsızlığıyla bu kurbanlığın altına gönüllü olarak yattı.
OYUNA GELEN DEĞİL, OYUNU BÜYÜTEN
İmamoğlu’nun pozisyonu, “oyuna gelen” bir figürden ziyade “oyunu birlikte büyüten” bir aktördür. Partisi içerisindeki hiziplerle güç paylaşımına soyundu, merkez siyasete oynarken kendi gücünü fazlaca abarttı, parti içi dengeleri önemsemedi. Herkesin elini taşın altına koyduğu kritik süreçlerde, risk almadan kazanmanın yollarını aradı.
En nihayetinde hem parti içi kliklerin hedefi oldu hem de kamuoyunun gözünde “şüpheli bir lider” algısına mahkûm edildi.
Bugün geldiğimiz noktada Ekrem İmamoğlu, halkın gözünde ne sahici bir muhalif ne de güvenilir bir yönetici olarak yer bulabiliyor. Bunun sorumlusu da ne yargıdır, ne iktidar; bizzat kendisidir.
HANÇER NEREDEN GELDİ?
Siyaset meydanında iktidarın hedefinde olmak doğal, hatta kimi zaman onurlu bir mücadeledir. Ama asıl trajedi, hançerin kendi masandaki yoldaşlardan gelmesidir. Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyonun dış güçlerle, iktidar partisiyle ya da başka odaklarla değil, bizzat CHP içindeki hesaplaşmalarla yürütüldüğü artık su götürmez bir gerçek.
Tutuklama süreciyle birlikte, yıllardır biriken “rahatsızlıklar” tek bir dosyada birleşti. Medya kampanyaları, bürokratik engellemeler, parti içi yalnızlaştırmalar derken, artık taşınmaz hale gelen yük, yargı eliyle ortadan kaldırıldı. Buradaki esas mesele yargı süreci değil; bu süreci kimin yönettiği ve neden fırsata çevirdiğidir.
SİYASİ KÖRLÜK VE STRATEJİ YOKSUNLUĞU
İmamoğlu’nun düşüşü ani olmadı. Sessiz bir tasfiye süreci, adım adım işletildi. Ama daha vahimi, bu sürecin hiçbir aşamasında uyanmadı. Ne zaman ki destekçileri görevden alındı, ne zaman ki medya desteği azalttı, ne zaman ki parti kurultayında yalnız bırakıldı… Her defasında “yol yürümeye devam edeceğini” söyledi.
Bu tür siyasi körlük, sadece liderlik zafiyeti değil; aynı zamanda strateji yoksunluğunun en belirgin göstergesidir. Çünkü siyasette asıl maharet, sadece seçimi kazanmak değil, kazandığın yeri koruyacak zemini de yaratabilmektir.
İmamoğlu bunu yapamadı. Gücün sarhoşluğuna kapıldı. Ve sonunda yalnızlaştı.
TARİH NE DİYECEK?
Tarih, Ekrem İmamoğlu’nu bir “mazlum lider” olarak mı yazacak? Yoksa siyasi ihtirasına yenilmiş, kendi zeminini kendi eliyle çökerten bir figür olarak mı anacak?
Görünen o ki, bu hikâyede mağduriyetten çok yanlış tercihlerin ve hatalı ittifakların ağırlığı belirleyici olacak. Çünkü hançer dışardan değil, içeriden geldi. Ve hançeri elinde tutan ellerin gölgesinde yıllarca yürümeye rıza göstermişti.
TARİH AFFEDER Mİ BİLİNMEZ, AMA HALK UNUTMAZ:
Kendi elleriyle kendini zayıflatanları, kendi içindekilerin oyunlarına göz yumanları, günü kurtarmak için geleceği harcayanları unutmaz.
SONUÇ: HERKES KENDİ HANÇERİNİN KURBANIDIR
Ekrem İmamoğlu, bugün siyasi olarak bitirilmişse, bunun tek müsebbibi dış güçler ya da iktidar değildir. Asıl sebep, içine girdiği yapıdan medet umması, o yapının kirine ortak olması ve en nihayetinde içerideki çatışmalara karşı suskun kalmasıdır.
Baba-oğul ilişkisiyle başlayan hikâye, ihanetle bitti. Oğul, babayı sırtından hançerledi. Bugün aynı hançer onun kendi sırtına saplandı.
Siyaset, bu döngüyü defalarca yazdı. Şimdi, bir kez daha yeniden yazıyor.
Kadem Çolak