![]() |
Tweet |
Devlet dediğimiz olgu, sadece kurumlar bütünü değil, aynı zamanda bir milletin ortak vicdanı, ortak aklı ve ortak kaderidir. Ve bu devletin en görünür, en sahadaki temsilcisi, gece-gündüz demeden görev yapan polis teşkilatıdır. Polis; hukuk düzeninin koruyucusu, toplumun huzur ve güven içinde yaşayabilmesinin en temel güvencesidir.
Polise yapılan her saldırı, aslında sadece bir bireye değil; toplumsal düzene, kamu vicdanına ve milletin ortak değerlerine yapılmış bir saldırıdır. Çünkü polis, devletin sadece eli değil, aynı zamanda vicdanıdır. O vicdanı hedef alanlar, aslında toplumsal barışa kastetmiş olurlar.
Hiçbir özgürlük, güvenliğin olmadığı bir yerde yaşatılmaz. Antik Yunan’dan bu yana tüm siyasal düşünürler, “hürriyetin teminatı güvenliktir” der. Hobbes, devletin doğuşunu “güvenlik arayışı”na bağlar. İnsan, doğa durumunun kaosundan ancak güvenliği sağlayan bir otoriteye itaat ederek çıkabilir. İşte o otorite, bugünün dünyasında polis teşkilatıyla vücut bulur. Polise kastedenler, aslında kendi özgürlüklerinin temeline dinamit koyanlardır.
Ne yazık ki son zamanlarda siyasi arenada ortaya konulan bazı sorumsuz söylemler, özellikle de CHP cenahında görülen tavırlar, güvenlik güçlerini hedef haline getirmektedir. Bu yaklaşım, sadece bugünü değil, geleceği de karanlığa boğacak bir zihinsel çözülmenin işaretidir. Devleti zayıflatmak için kolluk kuvvetini itibarsızlaştırmak, hiçbir demokratik ülkede mazur görülemez.
Evet, siyasette görüş ayrılıkları olur. Eleştiri olur, tartışma olur. Ama polis hedef gösterilemez. Çünkü o polis, siyasi partilerin değil, milletin polisidir. Onun taşıdığı üniforma, sadece bir kumaş değil, uğruna binlerce can verilmiş bir şereftir. O üniformaya uzanan el, bu ülkenin bütün şehitlerine uzanmış olur. Bu millet, buna asla rıza göstermez.
Felsefenin temel sorusu olan “adalet nedir?” sorusunun cevabı, bir yönüyle şu cümlede gizlidir: “Her hak sahibine hakkını vermek.” Polis de hak sahibidir. Saygı görmek, korunmak ve desteklenmek onun en doğal hakkıdır. Görev başındaki bir polise saldırmak, sadece bir kişiyi değil, adaletin kendisini hedef almaktır.
Unutulmamalıdır ki, devlet otoritesi sarsıldığında yerini kaos alır. Güvenlik çökerse özgürlük de çöker. Ve toplum, hukuk devleti yerine orman kanunlarının geçerli olduğu bir düzene sürüklenir. İşte bu yüzden, polise uzanan her el, kırılmalıdır. Hukuk devleti, kendini savunmak zorundadır. Ve bu savunma, tavizsiz olmalıdır.
Merhamet adaletin tamamlayıcısıdır; ama bazen adaletin tecellisi için merhametin ertelenmesi gerekir. Polise saldıranlara karşı gösterilecek her yumuşaklık, bir sonraki saldırının davetiyesidir. Hukukun bütün gücü, bu zihniyetle mücadele etmek için devreye sokulmalıdır.
Bu ülke çok şey gördü. Ama hiçbiri, devletin kolluk kuvvetlerine düşmanlık ederek bir yere varamadı. Bugün de varamayacak. Milletimiz feraset sahibidir. Bu oyunu da, bu tuzağı da görmektedir.
Polise sahip çıkmak, aslında kendimize, çocuklarımıza, geleceğimize sahip çıkmaktır. Çünkü devlet yaşarsa millet yaşar. Devleti yaşatan da hukukun gücüdür. Hukuku sahada ayakta tutan ise polistir. Unutmayalım: Devletin düşmanı çok olur, ama milletin sadakati o düşmanları daima yener.