casibom
jojobet
1xbet betist supertotobet
hoşgeldin bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu 2025
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler
Holiganbet
Bugun...



Yönetim ve Organizasyon

Nurullah Genç İle Röportaj

facebook-paylas
Güncelleme: 06-05-2025 20:37:53 Tarih: 06-05-2025 20:31

Yönetim ve Organizasyon

1.SORU

Yönetim, genellikle kurumsal yapıların, şirketlerin ya da organizasyonların verimli işleyişiyle ilişkilendirilir; ancak bireylerin de kendi hayatlarını, duygularını, kararlarını ve hatta zihinsel süreçlerini yönetmeleri gerekmez mi? Sizce bireysel yaşamda bir yönetim anlayışı kurulabilir mi? Kendi kendine bir birey, sizce başarılı bir yönetici ve gözlemci olabilir mi?

 

Aristo’nun şöyle bir sözü vardır: “Kendini başarıyla idare eden, dünyayı idare eder.” O yüzden kendini yönetmek, meselenin başlangıç noktasıdır ve çok önemlidir. Kendini başarıyla yönetemeyenin; kurumları, herhangi bir müesseseyi, özel ya da devlete ait herhangi bir işletmeyi, kendisiyle ilgili emanet edilen bir kurumu idare etmesi düşünülemez. Temelde yönetimin temel fonksiyonları, insanın kendi dünyasıyla başlar. Zaman yönetimi, insanın kendi çalışmaları, çabaları, gayretleriyle başlar. Planlama, organize etme, yön verme, liderlik gibi unsurların hepsi; insanın kendi faaliyetlerine öncülük etmesiyle başlar. Kendi plan-programını yapamayan, kendi faaliyetlerini organize edemeyen, kendisine liderlik edemeyen kişinin; herhangi bir kuruma, herhangi bir müesseseye liderlik etmesi ve onu başarıyla yönetmesi düşünülemez. Bu yüzden yönetimle ilgili aklımıza gelen bütün kavramların başlangıç noktası bireyin kendi dünyasıdır. Bu dünyada başarılı olamayan birinin, insanların oluşturduğu bir beşeri unsurun ya da daha büyük bir sistemin içine girip, orayı başarıyla yönetmesi ve hedefe ulaştırması da imkânsız hale gelir.

 

2.SORU

Yapay zekânın yönetim süreçlerine entegre edilmesiyle beraber, bu teknolojinin kişiler üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkileri, yöneticilerin karar alma davranışlarında gözle görülür bir değişim yarattı. Sizce bu değişim, yöneticilerin bireysel sezgilerine ve insan davranışlarını okuma yeteneklerine olan güvenini azalttı mı?

 

1763’te İskoçya’da Watt tarafından üretilen buharlı makine, buharlı makinenin icadından beri insan ve makine ilişkisini farklı şekillerde de olsa bugüne kadar etkileyerek geliştirmiştir. Bu süreç, insan hayatını, insana olan güveni, ihtiyacı ve hatta hayvan gücüne olan ihtiyacı olumsuz şekilde etkilemiştir.

Zaten fabrika sistemine bakarsak, fabrika sisteminin atölye sistemini piyasadan kovduğunu görürüz. Atölye sisteminde birbiriyle yakından çalışan, yüz yüze iletişim kuran ve birbirlerine daha çok güvenen, sosyal etkileşimleri daha fazla olan insanların; fabrika sisteminde yalnızlaştıklarını, sistemin bir parçası haline geldiklerini ve makinenin bir parçası gibi muamele gördüklerini açık bir şekilde fark ederiz.

Bu durumu, Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar filmini izleyerek daha net bir şekilde anlayabiliriz. Çünkü bu film, tam da söylediğimize bir göndermedir.

Geldiğimiz ve dayandığımız nokta ise dijital çağ ve yapay zekâdır. Onun analitik kabiliyeti, insanı bugün daha fazla düşündürmekte, hatta insanlar pek çok konuda, cevap alamadıkları meseleleri yapay zekâya ve dijital vasıtalara sorarak çözüm aramaktadırlar.

Bu durumu sosyal medyada da fazlasıyla görmekteyiz. Bir de insanın yaptığı çalışmalara kendi duygularını, hissiyatını, ideolojisini ve bireysel özelliklerini karıştırması; ayrıca insanın bütün bilgileri kendisinde toplayamaması nedeniyle eksik ya da noksan kayıtlar veya cevaplar vermesi, bu manada insana olan yönelimi azaltmış ve güveni olumsuz bir şekilde etkilemiştir.

Dolayısıyla eğer bir konuyla alakalı bilgiyi dijital vasıtalardan ve yapay zekâdan alabiliyorsanız, artık doğrudan oraya müracaat ediyorsunuz. Bu noktada insanlara sormayı gerekli görmüyorsunuz. Manzara budur.

Sonuç olarak, sorduğunuz sorunun cevabı maalesef şu ki: İnsana olan güven gittikçe daha da azalacaktır. İnsan, robotlarla, yapay zekâyla ve dijital çağın unsurlarıyla yaşamaya başlayacaktır.

 

Mesele budur: Hakikat ve aynı zamanda acıdır

 

3.SORU

“TURBAN” yönetimi, belli kaynakların bir arada bulunmasıyla belli hedeflere ulaşmayı amaçlar; fakat bilgi, dayanışma ve paylaşımı bu süreçte önemli bir yer tutar. Yapay zekânın bireysel kararları yönlendirmesi ve kimi zaman kolektif aklı devre dışı bırakması, stratejik düşünmeyi nasıl etkiliyor? Özellikle istihbarat gibi yüksek hassasiyetli alanlarda, yapay zekâya duyulan bu güven insan faktörünü zayıflatma riski taşır mı?

 

Temel problem zaten sorunun kendi içerisinde saklı. Yapay zekâ, dijital vasıtalar insanın stratejik düşünmesini gittikçe zayıflatacak ve ortadan kaldıracak. Dolayısıyla biz, uzmanlara sormak yerine çoğu defa yapay zekâya sorarak oradan aldığımız cevaplarla hareket etme noktasına ulaşacağız. Şuna karar vereceğiz: Yapay zekâda toplanan bilgiler mi daha fazla, yoksa biz, o bilgileri kendisinde taşıyan uzmanlara sorarak mı daha kolay bilgiye ulaşabiliriz?

Sözgelimi, yapay zekâdan on tane bilgi alıyor isek ve bu on bilginin yedisini ancak uzmanlardan toplayabiliyor isek, ve o yedi uzmanı bir araya getirmemiz, onlardan bilgi almamız zor ise, ikinci sıkıntı şudur: Bu uzmanlardan aldığımız bilgileri analiz edip ortak bir neticeye ulaştırma imkânı taşıyamıyorsak, bu konuda başka bir uzmana ihtiyacımız olacak; ana liste ya da sentezciye ihtiyacımız olacaksa, yani bunlar temel problemlerimizdir.

Uzmanlara, onların stratejik bilgilerine, analiz kabiliyetlerine müracaat ederek meseleleri çözmek yerine, yapay zekâya müracaat ederek meseleleri çözmeyi tercih edeceğiz. İnsanın gitmeye başladığı yol bu. Bu yolu, insan ve makine kıyası yaptığımızda, insanın stratejik yeteneklerini geliştirmesi, stratejik analiz kabiliyetini artırması ve onu daha fazla kullanma imkânı sağlayarak üst düzeye çıkarması düşünülemez.

Yani meselenin özü şudur: Makineler, yapay zekâ, insanı stratejik ortak olarak, stratejik düşünen kıymetli bir araç olarak görmeyi zayıflatacak ve gittikçe devreden çıkaracak. İnsan, sadece üst düzey bir mekanizmayı yöneten, tuşlara basan birisi olarak vazife yapma noktasında kalacak. Buna ulaşamayan insanlar ise arka planda, geri planda meseleleri takip etmek ve seyretmek durumunda kalacaklar. Hadise bundan ibarettir.

 

4.SORU

Follet’e göre, yönetim insanların rızasıyla iş yapma sanatıdır. Bu bakış açısı, yöneticinin sadece teknik işlevleri yerine getiren biri olmasının ötesinde, insan ilişkilerini yönetme becerisine sahip olması gerektiğini de ortaya koyar. Sizce, yapay zekâ karar verme süreçlerinde bir lider gibi mi davranıyor?

 

Yapay zeka ya da dijital sistemler ne yaparsa yapsınlar, insanları motive etmek, onun duygularıyla baş başa kalabilmek, onun kalbini yönetmek, arzularını, isteklerini gerçek manada anlayabilmek imkansızdır. Yani yapay zeka, bütün teknik sistemleri, fiziksel sistemleri en iyi analizler yaparak büyük fonksiyonlar icra edebilir ama herhangi bir insanın kalbini, liderlik yaparak yönetme noktasında asla ve asla bir fonksiyonu icra edemez. Bir insan unsuruna dönüşmedikçe, yapay zeka sistemi, duygusal yönüyle, duygusal zekasıyla ve sayısal zekasıyla bütünleşik bir insana dönüşmedikçe ki bu mümkün değil, bir insan liderliğini yerine alma şansını da hiçbir zaman yakalayamayacak. Dolayısıyla, insanın yönetim açısından ayakta kalabileceği yer burasıdır; yani sistemler içerisinde insanın duygularını yönetmek, yapay zekanın duygusal manada manevra imkânına sahip olmaması. Liderler, yöneticiler, bütün teknik sistemleri yapay zekâya ve dijital meselelere teslim etmiş olsalar bile, insanın motivasyonunu, insanın duygularının yönetimini, insan psikolojisinin ve davranış bilimleri açısından yönlendirilmesi handikapını her zaman karşılarında hissedecekler ve bu noktada başarılı olmaları gerekecek. Yani kısacası, yapay zeka, insani liderlik müessesini arzu ettiğimiz gibi çalıştırma imkânına sahip değildir ve insanın yönetim açısından diri kalacağı nokta burasıdır.

 

5.SORU

Kitabınızda, pasif ve aktif her eylemde bir yönetim çizgisi yakalamak mümkündür diyorsunuz. Genel olarak yönetim, planlama, karar alma, uygulama gibi dinamik eylemlerle ilişkilendirilir. Pasif süreçlerde yönetimin izini sürmek oldukça sıra dışı bir bakış açısı. Pasiflik gibi durağan ya da dışsal olarak etkisiz görülen hallerde yönetimi nasıl tanımlarsınız? Örneğin, insanın muhattabına bir şey söylemeden geri çekilmesi, karar almamayı tercih etmesi dahi yönetimsel bir çerçeve içinde düşünülebilir mi?

 

Yönetmek, sadece konuşanı yönetmek değildir; sessiz kalanı da yönetmektir. Yönetmek, sadece dudaktan çıkan kelimeleri yönetmek değildir; yüzün kelimelerini de, beden dilini de yönetmektir. Hatta beden dili, çoğu defa daha etkindir.

Bizim aktif gördüğümüz bir takım faaliyetlerin hesabını tutmamız, değişik analizler yaparak sonuçlar çıkarmamız mümkündür.

Ama görünmeyen bir alem vardır: İnsanların iç dünyaları... Neleri düşündükleri, hangi değerlere sahip oldukları, değer yargıları, normları, kanaatleri, üzüntüleri, sevinçleri, mutlulukları, mutsuzlukları...

Bunlar bizim gözümüzde cereyan etmeyen fakat arka planda çokça etkili olan, aktif hale gelen davranışları tetikleyen, yönlendiren bir yapıya sahiptir.

Pasif dünyanın yönetimi, çoğu defa aktif faaliyetlerin yönetiminden daha zordur. Çünkü aktif olan faaliyetler gözünüzün önünde cereyan eder; onları ölçmeniz, biçmeniz, değerlendirmeniz, kesmeniz, azaltmanız mümkündür.

Bir fiziki düzenleme için “Burası olmamış, burada şu olmamış, eşyaları şöyle koyun, bilgisayarları şöyle yerleştirin.” Diyebilirsiniz. Daha estetik bir düzenleme için bunu yapabilirsiniz.

Ya da herhangi bir program alındığı zaman, muhasebede ya da başka bir yerde, “Bu programı şöyle kullanın.” Diyebilirsiniz.

Yani fiziki ve kavramsal unsurlarda, istediğiniz gibi davranma ya da karar değişikliğiyle değerlendirmelerde bulunabilirsiniz.

Ama beşeri unsurun iç âlemini yönetmekte bu kadar kolay hareket edemez yönetici.

Pasif gibi görünen o dünya, aslında bütün aktif unsurların başarılı olması için kendisinde bir enerji saklıyor. Yani tıpkı bir potansiyel enerji gibi...

Pasif gibi görünen alem, insanların içindedir. Bu durum, olumlu ya da olumsuz şekilde etkileyecek bir yapıya sahiptir.

Bu nedenle, pasif dünyanın, pasif âlemin yönetilmesi; aktif dünyayı daha başarılı kılmak açısından zorunludur ve yönetici bunu asla ihmal etmemelidir.

 

6.SORU

Planlama süreci, hedef belirleme ve strateji geliştirme gibi aşamalardan oluşan bir süreç olarak tanımlanıyor. Günümüzde ise bu öngörü, sadece insan sezgisine değil, veri temelli sistemlere de dayandırılabiliyor. Yapay zeka, büyük veri analizleriyle geleceğe dair senaryolar üretme, alternatif stratejiler geliştirme ve modelleme gibi işlevler sayesinde bu planlama sürecinin içine entegre olmaya başladı. Ben de bu yüzden, klasik planlama tanımının bugün nasıl değiştiğini ve yapay zekanın burada bir yardımcı mı yoksa karar verici bir aktör mü olduğunu sorgulamak istedim?

 

Şu anda yapay zeka karar verici bir aktör değildir. Yapay zekadan gelen bilgileri sonuçta değerlendirerek karara varacak olan insandır.

Ama yapay zekanın güvenilirliği üst düzeye çıkarsa ve ileride insan bütün alanları terk edip her şeyi yapay zekaya teslim ederse, yapay zekadan gelecek verileri okuma, değerlendirme, o verilerin doğruluğunu tespit edebilme ve ona göre karar verme yetisini de kaybedecektir.

Bu nedenle, yapay zeka bir bağımlı, bir parça; ondan gelen neticeyi kesin kararmış gibi değerlendiren bir noktadayız. Böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız.

Bunun olmaması için, her daim yapay zekadaki bilgileri test edebilecek ve bunları ayırt edebilecek bir üst mekanizma olması gerekmektedir.

Eğer insan bu çizgiyi yitirirse, yapay zekaya hakim bir bakış açısına, yönetim tarzına ve liderlik mantığına sahip olamazsa, yapay zekanın bir parçası olmaktan kurtulamayacak ve oradan gelen neticelere mahkum hale gelecektir.

Böyle bir tehlikenin olduğu da muhakkaktır.

Mesela insanın kendi ürettiklerinin parçası olması yerine, kendi ürettiklerini yöneten, yönlendiren üst bir hâkim noktada olması gerekir.

Ürettiklerinin -yapay zeka da olsa- mahkumu durumuna gelen insan, ürettiklerinin hakimi olmalıdır.

 

7.SORU

Günümüzde, yapay zeka teknolojisiyle birlikte bazı bireylerin bu sistemlerle yoğun etkileşim kurduğu, hatta gerçek insan ilişkilerini geride bıraktığı görülmektedir. İnsanların zaman içerisinde yapay zeka ile aşırı yakınlık kurmasının, bireysel davranışlara ve psikolojik bozukluklara yol açtığı söyleniyor.

Toplumsal açıdan yorumlayacak olsanız, yapay zeka insanların davranışlarını etkiliyor mu?

 

Yapay zekanın insan davranışlarını etkilemesi kaçınılmazdır. “İnsan, insanın yurdudur.” Diye bir söz vardır. İnsanın insanla yüz yüze etkileşerek çalışması, onu psikolojik olarak destekler. Modern Zamanlar filminden o yüzden bahsetmiştim.

Teknolojiyle baş başa kalan, diğer insanlardan kopuk yaşayan ve sadece kendisine duygusal bir tatmin sağlamayan ama bütün isteklerini yerine getirecek bir mekanizmanın içerisinde kalan insanın psikolojik olarak rahatsızlanması, eksik hissetmesi, kendisini yetersiz görmesi, mutmain bir kalbe ulaşamaması kaçınılmaz bir sonuçtur.

Çünkü insan, mutluluğu sadece fizyolojik olarak ya da sadece güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasıyla temin edemez.

Zaten ihtiyaçlar hiyerarşisine baktığımız zaman şunu görürüz: Maslow piramidinde fizyolojik ihtiyaçlar temeldir. Üzerinde güvenlik ihtiyaçları vardır. Ama güvenlik ihtiyaçlarının üzerinde aidiyet ihtiyacı vardır; sevme, sevilme ihtiyacı vardır.

İnsan sevmek ister, sevilmek ister, iş arkadaşlarıyla belli hususları paylaşmak ister, yöneticisi tarafından sevilmek ve takdir görmek ister. Yapay zekanın bunu karşılama ihtimali yoktur.

Sadece yapay zeka sistemleri içerisinde kalacak bir insanda, ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinin üst basamaklarının ortaya çıkmasını bekleyemeyiz. Aidiyet ihtiyacını karşılayabilmesi mümkün hale gelmeyecektir.

Kaldı ki, onun üzerinde de kendini gerçekleştirme ihtiyacı vardır; yani yeteneklerini ortaya koyabilme ihtiyacı. İnsan, kendisine ait yeteneklerini sergilemek ister.

Ama her şeyin bir üst mekanizma tarafından karşılanmaya başladığı bir ortamda, insanın ne kendisini ortaya koyabilmesi ne de aidiyet duygusunun getireceği psikolojik çöküntüden kurtulabilmesi mümkün olur.

Piramidin son noktasında, “kendini tamamlama” ihtiyacı vardır. Bu da alt ihtiyaçları karşılayıp artık bir ideale kendisini adama noktasına gelmesidir.

Ve görüyoruz ki, artık yapay zeka ve dijital sistemler, kendisini bir davaya adayan insanları yok etmeye çalışmak.

 

8. SORU

Davranış bilimi, bireyin iç dünyasıyla dış dünyası arasındaki dengeyi kurmasıdır diyebilir miyiz? Bu dengeyi sağlamak isteyen bireylere ne gibi tavsiyeler verirsiniz?

 

Davranış bilimi, bize insanın iç ve dış dünyasını doğru bir şekilde anlayıp idare edebilmenin yollarını öğreten bilim dalıdır. İnsan davranışlarının arka planını görmemizi sağlar. Davranış, organizmanın herhangi bir uyarıcıya vermiş olduğu tepkinin adıdır. İşte, uyarıcılar nelerdir, tepkiler ne olabilir, uyarıcılar insanlar arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirir, tepkilerle insanlar arasındaki ilişkiyi nasıl senkronize edebiliriz? Uyarıcılar-tepki uyumunu nasıl sağlayabiliriz? İnsan, kendi ile karşı karşıyayken ya da grup içerisinde tek başına ya da topluluk içerisinde, sosyal-psikolojik anlamda ne tür davranış farklılıkları gösterebilir? Bazen, kendi halinde farklı gördüğümüz bir insanı grup içerisinde tanıyamayacak bir hale gelebiliriz. Kısaca, insanların bu durumlarını tahlil etmesi sorusunun cevabını aramaktır.




Bu haber 301484 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI